25 Aralık 2007 Salı

Replikas-Seyyah

Seyyah oldum ben bu alemde
Senin aşkından derbeder oldum
Diyar diyar gezdim senin uğruna
Şişeler devirdim aşkın yoluna
Islandım durdum aşk yağmurunda
Seni düşünüp durdum yalnız başıma

Hiç sensiz olmuyor
Sensiz yaşanmıyor
Seni bana getirmiyor
Bu aşk yağmuru

Derbeder oldum

24 Aralık 2007 Pazartesi

Cem Karaca-Gel Gel

Ay gibisin mübarek doğdun yarım geceme
Gir şu garip gönlüme sultanım ol gel gel gel
Sustu benim dillerim kilit vurdum heceme
Sensiz tutmaz dizlerim dermanım ol

Gel gel gel gel gel gel
Gel efendim gel gel gel sultanım ol gel
Gel efendim gel gel gel ihmanım ol gel

Huri gibi yürür gelir yarim sallanı sallanı
Bin kere sarsam da doyamam ince belini belini
Bal akar dilime emerken tatlı dilini dilini
Sensiz hastayım umutsuz lokmanım ol

Gel gel gel gel gel gel
Gel efendim gel gel gel lokmanim ol gel
Gel efendim gel gel gel sultanım ol gel

Kul karacam aşık hali deli gönül coşar coşar
Sele benzer sevdalanmak kendi yatağını aşar
Vur denilmez gayri bana gönlüm saraylarda yaşar
Sensiz ölümüm yakınsa fermanım ol

Gel gel gel gel gel gel
Gel efendim gel gel hele sultanım ol gel
Gel efendim gel gel hele cananım ol gel

21 Aralık 2007 Cuma

dün ermeni olanlar..


dün hrant öldürüldüğünde hepimiz ermeniyiz şeklinde
basbas bağıran,ermeni olmakla gurur duyan sosyalist arkadaşları kınamak istiyorum
çünkü kurban bayramında onlarca masum mahlukat
boğazları kesilmek suratiyle öldürülüyor..
bu hakların kardeşliğine sığar mı
bu eşitlik,adalet kavramalrıyla örtüşür mü...
bence hayır..öyleyse bu duruma bir dur denmeli ve sokaklara
çıkıp protesto gösterileri düzenlenmeli..
pankartlar,afişler hal-i hazırda bende mevcut..
''hepimiz koyunuz'' ''hepimiz tosunuz''
''hepimiz kurbanlığız'' ''hepimiz ineğiz''
bende aranızda olamaycağım ama sizlere gördüğünüz gibi
elimden geleni yapıyorum...
arada bir de mööööö ve meeee şeklinde bağırırsanız çok daha etkileyici olacaktır..
:)

18 Aralık 2007 Salı

karakefen ultra

karakefenin son ürünü karakefen ultra..
karakefen ultra saç-sakal birbirine karışmış yapısıyla
hassas bölgeler daha ipeksi bir dokunuş sağlamakla
birlikte artan kıl-tüy sayısı ile de emilim oranındaki
başarısını en süt seviyeye ulaştırıyor.
yapılan araştırmalar da gösteriyor ki karakefen ultra
kullananlar karakefen ultra kullanmayanlara nazaran pek
bi iştahsız,mutsuz,kırık dökük bir halde yaşamaktalar..
herhangi bir yan etkisi bulunmayan bu ürün Zürih üniversitesince de
onaylanmış olup..ne takdire şayan birisisiniz şeklinde bir
iltifata da maruz kalmıştır...

karakefen ultra..ultra hassas..ultra emici...

yoksa siz hale kullanmadınız mı...?

:):):)

Eyyam-Şehir

Ey şehir koca şehir
Çok küçüksün biliyor musun?
Dinlemek istemiyorsun ama
Hala ayaklarımız altındasın
Kaybolmam için mi bu sokaklar?
Usandırmak için mi caddelerin?
Bu duman bu sis bu is kokusu
Benim için mi ey şehir?
Ey şehir koca şehir
Çok yalnızsın biliyor musun?
Anlamak istemiyorsun ama
Hala eziyorum seni ağır ağır
Kaçıp gitmem için mi bu yağmur?
Yağmuru severim ben bilmiyorsun
Bu mezar, bu taş, bu kara toprak
Beni yutmak için mi ey şehir?
Soğuktan üşümem için mi bu karlar?
Yoksa beyaz bir perde mi örtüyorsun karanlık yüzüne?
Gerek yok nasılsa betondan peçelerin var ya yüzünde…

16 Aralık 2007 Pazar

Fatih Erdemci-Karanlık Sokakların Çirkin Çocukları

Karanlık sokakların çirkin çocukları
Dilenen ellerinde bilinenden öte bilinmeyene gebe geceler vardır.
Yıldızsız gökyüzünde sisli hayallerde kocaman yüreklerde bilinenden öte bilinmeyene gebe acılar vardır.

Yalnız olanlar sadece onlar anlar
Sisin ardı soğuk sisin ardı uzak...çok uzak...

Soranmı var...
Duyanmı var...
Görenmi var...
Bilenmi var...

Görmek istersen sisin ardındakilerini
Yüreğinle bakman gerekecek!!!

13 Aralık 2007 Perşembe

Antisilince-Kesme Sesini

Kesme kesme kesme sesini!
Kesme kesme kesme sesini!

Tepkini göster karşılarına dikil,
Kafanada vursalar kesme sesini,
Sesini yükselt seslerini bastır,
Sesin kısılsada kesme sesini,

Kesme kesme kesme sesini!
Kesme kesme kesme sesini!

Baştakiler cebe indirdi parayı,
Sokaktaki adam aldı yine babayı,
Tepkini göster vatan haini olursun,
İnsanları sömür vatan sever olursun,

Kesme kesme kesme sesini!
Kesme kesme kesme sesini!

Rezil etseler herkese kesme sesini!
Götürseler merkeze kesme sesini!
Siktirseler herkese kesme sesini!

Susma sana sus deselerde

9 Aralık 2007 Pazar

Objektif-Aşkının Peşimdeyim

Bir yol olur görürsen,
Bir yol olur bilirsen,
Bir yol olur kendinsen,
Bu yol bizim, gelirsen.

Umudum seninle büyük aşk yaşamak,
Yaşamdan aldığım her şeyi paylaşmak.
Bildiğim doğruyu, sevginle yaşatmak,
Bir ömür tüketip seninle yaşlanmak,
Ben senden vazgeçemem aşkının peşindeyim.

Yaralandım bak...
Buralardan bak...

23 Kasım 2007 Cuma

Kör Talih-Yalan Dünya

Kararmışsa kalbin
Karanlıktaysa emanet
En kötü gününde sen
İnanmaya devam et

Unutmuş seni bu hayat
Dön kendi etrafında
İçindeki nefretin sen
Bırak karanlığa hapset

Kala kala ne kaldı dünyada
Bana değişmeyen bir şey şöyle
Döne döne ne oldu dünya
Dur dön yalan dünya

Ben durdum dünya döndü
Yolumu bulamadım
Bu nasıl oyun böyle
Kurala uyamadım

Unutmuş seni bu hayat
Dön kendi etrafında
İçindeki nefretin sen
Bırak karanlığa hapset

20 Kasım 2007 Salı

Bir Yer Var Mı Bildiğin?

harkulade bi reklam olmuş..okan bayülgenin dublaj sanatçılığındaki
hüneri reklama bir artı daha katmış ama reklam çok kısa bence reklamı şöyle uzatmalılar....

zeytinlerinin daha parlak görünmesi için ayakkabı boyasıyla boyanmadığı
peynirlerinin daha beyaz görünmesi için kireç ile harmanlanmadığı
salatalıklarının mutfaktan sofraya gelene dek uzamadığı
çayına 87 de radyasyon bulaşmamış
halkı hala 40 yıl önceki sağ-sol kavgasını yaşamayan
kızlarının burnu kalkmamış
onuru paradan önemli kabul etmeyen insanların olduğu
her ele kırmızı ojenin yakıştığı
bütün kızların kızıl saçlı olduğu
parayı yatırmayınca ttnetin adsl'yi kesmediği
100 kontre 15468 tane mesaj atabildiğin
ve ben bunları istediğimde insanların
sende şey buldunda şeylisini istiyon demediği
öss gibi sikindirik bir derdin olmadığı

bir yer var mı bildiğin...????? :):)

16 Kasım 2007 Cuma

Bir Dörtlük...

Niceleri geldi, neler istediler;
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler;
Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler.

Ömer Hayyam

14 Kasım 2007 Çarşamba

Cankan


müzik sektörü malum olduğu üzere zor günler yaşıyor.albümler satmıyor,gerekli gereksiz herkes şarkıcı olmaya çalışıyor.bu kötü durum ise dinleyici kitlesine büyük zarar veriyor.insanlar yerliler yerine yabancılara yöneliyor.bu duruma bir son verilmesi gerekiyordu.Allah sevgili kulları olan Türklere yardım elini uzattı ve gelecekten insanlar gönderdi:Cankan..kimileri dalga geçse de onları önemsemese de
ben onları çok ciddiye alıyorum(!).onlar müzik piyasasını içine düştüğü zor durumdan kurtarmak adına Allah'ın bize büyük bir iiliği olarak 2107 yılından günümüze gelmişlerdir.Zira kıyafetleri de bunun büyük göstergesi.Dikkatle incelendiğinde kıyafetlerin geleceğin teknolojisi olan lazer silahlarına karşı dayanıklı malzemdeden imal edilmiş,koruma amaçlı kıyafetler oldugu görülecektir.
bence biz Türkler bu ikiliye sahip çıkalım.destekleyelim :)

9 Kasım 2007 Cuma

Zeynep Bu Güzellik Var Mı Soyunda

Sivas/Kangal-Aşık Süleyman-Muzaffer Sarısözen

Zeynep Bu Güzellik Var Mı Soyunda
Elvan Elvan Güller Biter Bağında
Arife Gününde Bayram Ayında

Zeynepim Zeynepim Allı Zeynepim
Beş Köyün İçinde Şanlı Zeynepim

Zeynepe Yaptırdım Altından Tarak
Tara Zülüflerin Bir Yana Bırak
Zeynepe Gidemem Yollar Pek Irak

Zeynepim Zeynepim Allı Zeynepim
Beş Köyün İçinde Şanlı Zeynepim

Söğüdün Yaprağı Narindir Narin
İçerim Yanıyor Dışarım Serin
Zeynepi Bu Hafta Ettiler Gelin

Zeynepim Zeynepim Allı Zeynepim
Beş Köyün İçinde Şanlı Zeynepim

Kangaldan Aşağı Mamaşın Köyü
Derindir Kuyusu Serindir Suyu
Güzeller İçinde Zeynepin Huyu

Zeynepim Zeynepim Allı Zeynepim
Beş Köyün İçinde Şanlı Zeynepim

5 Kasım 2007 Pazartesi

Kurtuldum

çenemdeki lanet aparattan çok şükür kurtuldum.
bugün bayram günüm :)

3 Kasım 2007 Cumartesi

Azmin Zaferi


azimle gerçekleştirdiğim çalışmalarının meyvesini almaya başladım.
ilk taramanın ardından beklentilerim üstünde bir puanla
sınıfda açık ara birinci olurken sınava giren 1100 kişinin
üstündeki öğrenci arasındanda 67. oldum...
olay budur başarılarımın devamını dilerim :)
bu mutlu anımın hatrına kendime bi şarkı hediye edeyim.

Objektif-Cansuyu

Denizin üstünde bir kuş uçuyor
Kanadına kondum, baktım duymuyor.
Götürdü dalgalar üzerinden aşkıma,
Dur dedim durmadı, aşkı bilmiyor.

Gönlüm benim bir deniz, dalgalar hep var.
Aşkıma, inadına fırtınalar var.
Durdurun rüzgârı, esmesin a dostlar,
Sığınacak limanlar, hep uzaktalar.

Martının çığlığında bir seven ağlar,
Denizin tuzlu suyu yaramı dağlar.
Durdurun akıyor şu gönlümün ırmağı
Aşkımın cansuyu karlı dağlardan.

Rüzgârın uğultusu, şarkımı ağlar,
Dolaşıp sevenleri, haberim yollar.
Durdurun esmesin, şu gönlümün rüzgârı,
Aşkımın içinde fırtınalar var.

Martının çığlığında bir seven ağlar,
Denizin tuzlu suyu yaramı dağlar.
Durdurun akıyor şu gönlümün ırmağı
Aşkımın cansuyu karlı dağlardan

29 Ekim 2007 Pazartesi

Kayseri'den Müthiş Görüntüler



kayseri pkk/kürt terörünü yüzbinlerce kişinin katılımıyla lanetledi.
organizasyonu düzenleyen,katılan herkese sonsuz saygılar sevgiler.
gönül isterdiki bende orada olsaydım ama yine hasta oldugum için katılamadım..
üzüm üzüme baka baka kararır deyip dururdun aşkım dediğin doğru çıktı.
bende senin gibi çürük çıktım.1 ay içinde iki kez hasta oldum ve iileştim :)
dersane..
ilk tarama sınavını yaptık..umarım düşündüğüm dereceye ulaşırım dersane içinde

24 Ekim 2007 Çarşamba

Kısa...Kısa...

dersane....
dersane ii hoş da bi de staj yapmakta olan genç arkadaşlar(ki bunlara bazıları
hocam şeklinde hitap ediyor.bense dayı,baba,hacım gibi önadlar kullanıyorum) bir öğrenci çözemediği bir soruyu getrdiğinde sorudan korkmasalar daha cesur olsalar..nerdeyse elinde soruyla gelen bi öğrenci görünce kaçacaklar :)
karakefen...
ben elmamıyım ki vitaminim kabuğumda olsun..benim vitaminim içimde içimde!!! :)
krizalit...
yaratılmşların en güzeli beni seviyo bundan daha ötesi var mı ya:)
tabi bende onu...
müzik....
enfes bir ses,ama şarkıları biraz fazla ağır geliyor bazen:Neslihan
spor....
tanrı Türk takımlarının yardımcısı olsun..hepsine yabancı takımlarla olan
maçlarında sonsuz başarılar...
gündem...
dengesiz yönetilen devletimin,korkak başbakanı bin artık it sürüsünün tepesine
her kürde bir kurşun.....

Grizu__Bira ve Kahve

Seni düşünüyorum bu gece gene
Benden kurtulmasını bilirsin diye
Bunca güzellik varken çevrede
Tüm geceki dostum yine bira ve kahve

Uzun bir yoldan sonra unuturdum
Birgün belki seni tekrar görürdüm
Beyaz pantolonunu okşamak için
Tokadını bile yiyebilirdim
Hüzünlü bir şarkı söylüyorum yine

Beni üzmesini bilirsin diye
Birkaç fotoğraf yolladın gizlice
Tüm geceki dostum yine bira ve kahve
Güzeldin ve biraz serseriydin

Çoğu şeyi iyi hayal edebilirdin
Peşinden koşturmak için herkesi
Kalçanı çalkamayıda bilirdin

Bazen benim olmasanda
Bazen bana bakmasanda
Sen hep yanımdasın

Direc-t__Git

Ben aslında hiç böyle değildim
Kimseyi sevmezdim bu kadar
İçime kapanıp kalmıştım
Ben burada
Küçücük odamda
Ben aslında hiç böyle değildim
Kötülük çıkmazdı aklımdan
İyilik yapmazdım kimseye
Kendime bile
Kendime bile
Git
Sakın dönme bana
Git
Hak ettim galiba
Git..!
Beni aldın, böldün!
Tükettin!
Bıraktın!
Attın!
Dağıttın!
Paramparça ettin ..!

18 Ekim 2007 Perşembe

Son Birkaç Günüm

pztesinden itibaren ilk kez neti açtım :(
Tezkere...
Türkiye tezkereyi çıkardı,umarım arkası gelir ve bizim olan topraklara kimseden hesap almadan istediğimiz temizliği yaparız..bu konuda umutluyum
ÖSS Yolculuğum...
öss 2007 taban puanlarını gördüm ilk önce derin bir
oooohaaaaaaaaaaaaa çektikten sonra ekledim
yuh be nasıl almışlar bunlar bu puanları?
şeklinde bunlu bunlu düşünmeye başladım,hala da düşünüyorum
krizalitim...
bu arada birazda krialitimi düşündüm..
sanırım bana yine tavır koyuyor..
burdan ona da bir mesajım var
bırak kızım bu işleri!!! biriksin halledicez :):)
milli maç...
Türk takımının en ii oyuncusu bir brezilyalı ne kadr acı verici:(
Müzik...
Hakan Kurşun isimli müzisyenin albümünü henüz dinleme imkanım oldu.
deneysel bir çalışma diye duymuştum..dinledim ve karar verdim..birka. şarkı ii de
diğerlerini baştan yapmayı yeniden denese daha ii olacak sanırım..

Misak-ı Milli Haritamız


olması gereken sınırlar

AtaTürk'ten Türkçü Sözler

• Türkiye Türklerindir.
• Kanını taşıyandan başkasına inanma.
• Dünya üzerinde Türk’ten daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir.
• Bir gün ressamlar Türk’ün simasını kaybederlerse yıldırımı alsınlar yapıversinler.
• Türklerin yaşadıkları her yer misak-ı milli hudutları içindedir.
• Hayattaki yegane üstünlüğüm Türk doğmaktır.
• Biz doğrudan doğruya millet severiz ve Türk milliyetçisiyiz.
• Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir.
• Türk budur: Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.
• Eğer bende bazı fevkaladelikler görüyor buluyorsanız bunları sadece ve yalnız Türk olmama, Türklüğüme bağlayınız.
• Bu ülke, tarihte Türk’tü, bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.
• Yüksel Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur.
• Taş kırılır, tunç erir. Ama Türklük ebedidir.
• Yurttaşlarım! Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir.
• Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir.
• Türk, Türk olduğu için asildir. Çoğumuz büyükbabamızın babasını hatırlamayız. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın bilincinde buluruz.
• Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağımdır.
• Ulusal varlığımıza düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı, “Türk’üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi” diyelim.
• Türk, çetin işler başarmak için yaratılmıştır.
• Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
• Bir Türk, cihana bedeldir.
• İstanbul’da çıkan bir dergiyi Kaşgar’daki bir Türk de anlayacaktır.

Son Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK

13 Ekim 2007 Cumartesi

Umutsuz Bekleyişler

anlamsız bir yaşamdaki son çırpınışım olucak bu
ne bir şans ne de başka birşey.
ya aynı yolda devam ya da ilk kavşaktan dönüş.
en ii yaptığım şeyi yapıcam:kaçmak

Atsız'ın Kardeşi Sançar'a Gönderdiği Resim

Hüseyin Nihal Atsız-Karanlık

Son ışık söneli nice zamandır;
Rüyalar! Yeniden önüme düşün!
Yardan ayrı geçen uzun yıllarda
Hülyası bulunmaz bir anlık düşün.

Yayını kalbime Ayzıt asalı
Başka bir eldenim, katı yasalı.
Burda koskoca bir gönül masalı
Kaybolur içinde bir damla yaşın.

Aşkı için verince bu kadar emek
Varlıktan sıyrılıp ruh olmak gerek.
Ey zaman, ey dünya! Geri gelmemek
Üzere sizler de benimle koşun!..

12 Ekim 2007 Cuma

Hepinize Güle Güle

kendini vazgeçilmez,bulunmaz hint kumaşı zanneden
hayatımdaki yerlerini çayın içine atılan 2 küp şeker kadar
olmazsa olmaz gören,
canım dediğimde bana süslü laflar söylemesen ii olur şeklinde cevap veren
birazcık kibar davrandığımız için poposu arşa kadar kalkan
tutarsız,gereksiz,benim hatalarım sonucu hayatıma girmiş
çok değerli insanlardan bıktım artık....
benden uzak olun...hepinize güle güle

Atatürk'ün Soyu


AtaTürk Yörük Türkmeni

11 Ekim 2007 Perşembe

Soykırım Yalanına Alet Olmuş Haysiyetsiz Ülkeler

Sözde Ermeni soykırımını kabul eden ülkeler ve kabul ettikleri yıllar şöyle:
- Uruguay: 1965, 2004, 2005.
- Kıbrıs Rum Kesimi: 1982.
- Arjantin: 1993, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007.
- Rusya: 1995, 2005.
- Kanada: 1996, 2000, 2004
- Yunanistan: 1996
- Lübnan: 1997, 2000
- Belçika: 1998
- İtalya: 2000
- Vatikan: 2000
- Fransa: 2001
- İsviçre: 2003
- Slovakya: 2004
- Hollanda: 2004
- Polonya: 2005
- Almanya: 2005
- Venezuella: 2005
- Litvanya: 2005
- Şili: 2007

Karakefen'den Bayram Mesajı




beni tanıyan,
her anı beni düşünmekle geçirmese de
arada bir olsa dahi hatırlayan,
beni hiç hatırlamayan(bende sizi unuttum),
benim adımı duyduğunda tüylerini diken diken olan,benim adımı duyduğumda kusan,
okulda üç kuruş paramızı ortaya koyup dondurmalı tel kadayıf yediğimiz,
konsere gitmek uğruna 5 km yürüdüğümüz,
sabahın 10'undan akşamın 23'üne kadar top koşturduğumuz,
lise de kalorifer peteğine oturup benmle birlikte
hocadan oğlum siz evde de peteğe mi oturuyosunuz şeklinde azar işiten
sayısız güzel anımızı beraber yaşadığımız değerli andam,
başta olmak üzere
bende emeği geçen,emeği geçmeyipde hak idda eden
tanıdığım tanımadığım,tanışmak için kuyrukta bekleyen fakat bir türlü
sıranın kendisine gelmediği bütün insanlar
hepinizin bayramını kutlarım...

Brakisefal Kafatası



Brakisefal kafa yapisi, Türkçe de yuvarlak kafa yapisi anlamına gelmektedir. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk zamaninda yapilan arastirmalarda Türkler'in makrobrakisefal ve brakisefal kafatasına sahip olduğu kesinlikle kanitlanmistir. brakisefal kafatası yapisi, Türk ırkı'nın bilimsel ismi oldugu söylenebilir. Yapilan ölcümlerde Türkler'in ortalama beyin hacmi 95 ve 98 inc-küp arasında cıkmıstır. Bu rakamlar bugüne kadar dünyada yakalanabilmiş en yüksek ortalamadır.

9 Ekim 2007 Salı

Yeni Sınıfım,Mutluyum

ee yeni sınıfımdayım artık
uzun uğraşlar ve yılmayan mücadelem sonunda sınıfımı değiştirdim.
ama sanırım bu durumdan hocalar rahatsız oldu
sürekli yanıma gelip konuşma gökhan diye diye yoruldular :)
ama kim sallar onları keyfim yerimde,zevkle derslere giriyorum ve keyfle ders işliyoruz
tabi fizik hariç..
ha gayret gökhan olucak Hacettepe...

Hüseyin Nihal Atsız Bozkurtların Ölümü

Usta edebiyatçı ve büyük fikir adamı Nihal Atsız'ın Göktürkleri konu alan enfes romanı.Hayatımda ilk kez bir kitabı 3-4 saat aralıksız okudum.
Okurken de tüylerim diken diken oldu.Ellerine sağlık Atsız..

7 Ekim 2007 Pazar

Karakefen'in Kabusu



Dersane başladı herşey güzel gidiyor fakat birşey olduğu yerde sayıyor.Gitmiyor.Hatta benden kaçıyor.O da fizik dersi.ÖSS yolunda beni en çok yoran bu ders olacak galiba.ÖSS birinciliğimin önündeki en büyük engel bu ders.
Daha iki hafta dolmasına rağmen olay kabus halini aldı.

Allah yardımcım olsun :)

Hüseyin Nihal Atsız'ın Vasiyeti

Nihal Atsız'ın oğlu Yağmura yazmış olduğu vasiyet.
Mum dibini aydınlatmazmış sözüne en güzel örneklerden biri bu baba oğul olsa gerek.
Baba ne kadar milliyetçi ise oğlu bir o kadr komünist.
Maalesef :(:(

Yağmur Oğlum!
Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir resmimi yadigar olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol.

Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır.

Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır.

Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarın ki düşmanlarımızdır.

Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içer(de)ki düşmanlarımızdır.

Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı.
Tanrı yardımcın olsun!

Nihal Atsız
4 Mayis 1941

Korku

Bir lahza uzaktan seni görmem,
Hasretle yanan bağrıma bir damla su oldu.

Sensiz geçerek ruhu karartan koca bir yıl,
Hissiz ve hayatsız bir ölüm uykusu oldu.

Ömrümdeki en korkulu endişe ve duygu,
Sensiz yaşamak korkusu oldu.

H.Nihal Atsız

Krizalit'im Ah Keşke..

keşke burda olsan da 29 Ekimdeki Murat Yılmazyıldırım
konserine beraber gitseydik.
Melisa Dülşerini el ele kol kola beraber bağıra bağıra söyleseydik
seni çok özlüyo ben :(:(:(

Gök Türk Yasaları

Çin kaynaklarında az da olsa birtakım Gök Türk yasaları (Törü) kayıtlıdır, elimdekiler şunlar:

- Ayaklanan kişi öldürülür.
- Adam öldüren kişi öldürülür (sanırım burada suçsuz yere adam öldürenlere değiniliyor).
- Bağlı at çalanlar öldürülür.
- Zînâ yapanlar parçalara ayrılır ve erkeğin cinsel organı kesilir.
- Adam yaralayanlar kadınla ya da kadınsız mal-mülkle karşılığını öder, ödenen miktar yaranın hafifliğine bağlıdır.
- Evli kadınlara zarar verenler bunu varlıklarıyla öderken, at çalanlar on katı cezâ ödemek zorunda kalırlar.
- Kadınları çapkınlık yapma yoluyla aldatanlar ağır biçimde mal-mülk ödemekle cezâlandırılır ve o kadınla evlenmek zorunda bırakılırlar.

5 Ekim 2007 Cuma

Karakefen'in bitanecik sevdiceği:Krizalit



biricik aşkım,sevdiceğim hergece aklımdasın.buna belki inanmıyorsun ama gerçekten aklımdasın.seni düşünürken başıma neler gelyor tahmin ediyosundur :):)
her gece o gözlerinin içine bakarak yapacağım kahvaltıları,
birbirimize perçinlenmişçesine sarılıp uyuyacağımız o güzel gecelerin düşlerini kuruyorum.sakın unutulduğunu sanma.
sabırla işeyen duvarı delermiş aşkım
ben sabırla işedim duvarı deldim ama önüme bi de metak koydular
metali işeyerek eritirsem sana kavuşacakmışım.
şu metali bi eriteyim yanındayım güzel gözlü melemmm.
gerizekalı sevgilimi dinlettirme bana kız :):)
akıllı ol.kilo alma
geceler erken yat,sabahları erken kalk.
yahu seni çok seviyo ben :(:(
haziran gibi inş msn sohbetlerimiz de tek konu konuşuyor olucaz
o da evlilik tarihimiz olucak.ben inandım sende inan.
unutma ki herşey senin için,sana göre,sana doğru
sözlerime burada son vermeden önce
babanın ellerinden,annenin yanaklarından
erkek kardeşinin alnından,güzel bir kuzenin vardı onun gözlerinden
ameliyat olan eniştenin ameliyat dikişlerinden
yeşimin de senin izin verdiğin herhangi bir yerinden öptüğümü bildirmeni istiyorum
sevgiyle kal ''bok aşkım'' :):)

haaaa bu arada:Sevdalar Ölmez Göklerde Yaşarlar bunu aklından çıkarma

4 Ekim 2007 Perşembe

Turan Çıkıntısı



1. Turan çıkıntısı kafatasının neresinde bulunur?

Kafatasının arka – orta - kısmında yumru şeklinde ki çıkıntıdır.


2. Turan çıkıntısını nasıl tespit edebiliriz? Turan çıkıntısı nasıl bir çıkıntıdır, özellikleri nelerdir?

Turan çıkıntısı kafanın arka orta kısmında elle yoklandığında bile kolayca fark edilebilir. Yumru şeklindedir.


3. Turan çıkıntısı kaybolabilir mi? Hangi yöntemle kaybolabilir?

Turan çıkıntısı doğum sırasında ve bebeklik döneminde başın sıkıca bağlanması sonucu kaybolabilir.
Anadolu’da genellikle çocukların başı arkaya doğru çıkıntılı olmasın düşüncesiyle sıkıca bağlanması sonucunda bu çıkıntı kaybolabilmektedir.


4. Sezaryenle doğanlarda Turan çıkıntısına benzer bir çıkıntı var mıdır? Varsa bunu Turan çıkıntısından nasıl ayırt edebiliriz?

Sezaryenle doğan bebeklerde de turan çıkıntısı olabilmektedir. Burada özellikle dikkat edilmesi gereken nokta yine kafanın arka kısmında bulunan “sella tursica” –Türk eğeri- adı verilen anatomik yapı ile karıştırmamak lazımdır.
Turan çıkıntısı yumru şeklinde, Türk eğeri ise, adından da anlaşılacağı gibi, kemer biçimindedir


5. Her Türk'te Turan çıkıntısı bulunmak zorunda mıdır?

Bir kişinin Türk olup-olmadığını sadece Turan çıkıntısıyla belirlemek, doğru bir yaklaşım değildir.
Bir kişinin ırkını salt turan çıkıntısıyla tespite çalışmak, çoğu zaman, yanlış sonuçlara götürmektedir. Zira Kafkas halklarının büyük kısmında ve Ermenilerde de turan çıkıntısı vardır.

1 Ekim 2007 Pazartesi

Güzel Günler..

sorunların ardından mutlu olmak
umutlu beklentili olmak
gidenleri düşünmeden kalanlarla yetinmek güzel

Albüm Önerisi



Düş Sokağı Sakinleri En Güzel Düşler

bir daha bu sakinler bir araya ne zaman gelir bilinmez.
o yüzden bu albümü siz değerli okuyucularıma(ki bunlar 10000 lerle ifade ediliyor)
önermeyi boynumun borcu biliyorum :)

Bunu Yapacak İnsanı Arıyorum...

Türk Düşmanları

liste maalesef bir hayli kabarık işte birkaçı..

ORHAN PAMUK

OSMAN BAYDEMİR

ABDULLAH ÖCALAN

AKIN BİRDAL(maalesef bir de vekil seçildi,dtp yandaşçısı)

DOĞU PERİNÇEK (IP Lideri-CIN ve PKK Isbirlikcisi-Vatan Haini)

FERHAT TUNÇ

FETHULLAH GÜLEN (şeriatçı Elebaşı-Amerikan Ajanı)

GRUP YORUM (KOMÜNİST KÜRTÇÜ ŞARKICI GRUBU)

MEHMET ALİ BİRAND

MESUT BARZANİ

PERİHAN MAĞDEN (askerlikten kaçan ite destek olmaktan çekinmedi)

YILMAZ ERDOĞAN (Sanatçı Takkiyeli azılı Türk Düşmanı-Vatan Haini)

ve en son yazısıyla Türk-Türkçü düşmanı olduğunu bağıra bağıra anlatan

Soner Yalçın EFENDİ(!)

29 Eylül 2007 Cumartesi

Hepimiz Türk'üz

imzanla oynanan basit ve kirli oyunlara alet olmadığını göster..


http://www.hepimizturkuz.biz/index.php

28 Eylül 2007 Cuma

BarışaRock(!)

adına aldanmayın sakın...
barış kadar saf,içten,masum bir organizasyon değil:barışarock
amacı müzik dinletisi sunmak değil
birtakım bozuk düşünceleri ve içi boşalmış
sözleri barış başlığı altında empoze etmektir.
rock'n coke'a,emperyalizme paranızı kaptırmayın
onların ekmeğine yağ sürmeyin türünden sloganlarla
gençleri çekip,onlara
sosyalizm,halkların kardeşliği,devrim gibi
hiçbir anlamı olmayan düşünceleri empoze etmekteler.

BU TAKİYEYE HOŞGÖRÜ GÖSTERMEYELİM!!!

İstanbul Akşamlarım(Neşeli Hüzünler Dansı)

Düşlerdir yollarımı ak gelinliğe giydiren
Büyüler dünyamı yakar zehirleyen dansları
Kuytulara bırakılır hep yaşlanan istanbul aşklarım
Konuşan vapurlara bindir beni
Denize örtünecek gözlerim
Aşk ve acı giysiler denli karmaşık
Şarkılarım geliyor kulaklarıma
Renk renk açılmış dükkanlardan
bir beyoğlu sabahı...

Öpüş benimle kraliçem ateşlerinden geçir
Canımı yak ve uçur beni büyülü ellerinden
Tenimde eriyor güneş boyalı dudaklar gibi
Çünkü ağlıyor istanbul akşamlarım

Çiçeklerdir uykularımı mavi denizlerde serinleten
Hüzünler dünyamı yıkar dikenli dokunuşları
Galatanın ışıkları indirir perdelerini uyuyan geceye
Gözyaşlarım gülümsüyor tıkanan karanlıklarda
Yaşlı kız kulesi hüzünlerini döküyor sepetinden
Sevgiliye kıvrılıyor kalbimin oynayışları
Şaşırıyor adreslerim cafelerin kalabalığında

Öpüş benimle kraliçem ateşlerinden geçir
Canımı yak ve uçur beni büyülü ellerinden
Tenimde eriyor güneş boyalı dudaklar gibi
Çünkü ağlıyor istanbul akşamlarım

Murat Yılmazyıldırım

Melisa Düşleri 2

Gülün boynu bükük ve durağan bir gün bugün
İçilen şaraplarda gecenin yorgunluğu dolaşıyor
Vahşi bir fırtınanın faytonlarına binmiş melisa...
Hüzünlü gözlerinde şehvetin dudak izleri var
Melekler yollanmış ona
Aşka yenik düşen kalbine;
Şarkılar dikmek için ağlıyor melisa...
Tutku ve acı...
Ölüm ve yaşam gibi birbirinin arkadaşı
Elde kalan hatıralar;
Beni gözyaşına yaklaştırır melisa...

Sevdalar kanatlanıp uçarlar
Sevdalar ölmez göklerde yaşarlar

Derin yaralar açılır her uyanışta ruhunda
Yollarına çıkar geceden kalma kalabalıklar
Gemici fenerlerinin ışıkları alltında bekler melisa...
Ebemkuşağı teninde güneşin ayak izleri var
Işıklar yollanmış ona
Ateşe yenik düşen kalbine;
Yağmurlar ekmek için ağlıyor melisa...

Acının bir köşesinde ilk gül;
Diğer köşesinde son gül.
Bir ben;
Gözü yaşlı sevgilerin ebedi bahçelerinde büyüyen
Bir de melisa...

Sevdalar kanatlanıp uçarlar
Sevdalar ölmez göklerde yaşarlar...

Murat Yılmazyıldırım

KARDEŞ KAHRAMAN MACARLAR

Akıttılar yine kara toprak üstüne
Kahraman Macarlar şanlı Turan kanını!
Yazdılar yeniden Tarihe en şerefli,
Yiğitlik Destanını!

Yurt için ölümdür, en güzeli ölümün,
Ölümler yaşatır bir ırkın vahtanını.
Arpad'ın Milleti elbet öldürülemez,
Verse de bin canını!

Bataklık Milleti Moskof sürülerine!
Gösterdi Macarlar Turanlılık şanını!
Binlerce öldüler... Ölmek yenilmek değil,
Yüceltmektir Şanını!

H:Nihal Atsız

25 Eylül 2007 Salı

Rondo Reklamına Öneri...

rondo reklamında oğlanın son rondoyu yedikten sonraki
halleri hiç bizim buralara uygun değil
son rondoyu yemiş ve sevgiliyi küstürmüş
bir Türk yiğidi asla kızın kapısına çiçekle gitmez
Türk zekidir.bilirki eğer rondoyu yediği için küsmüşse
rondo ile yeniden barışabilir
yani...kapıya çiçekle gitmek yerine bir kutu rondo ile gider
önce rondoyu derin bir kovaya boşaltır
ardından kıza seslenir..sevgiliiiiim bi gelsene
kız gelir,oğlan kızın ensesinden tutar ve kızın kafasını
rondo dolu büyük kovanın içine sokar ve konuşur:
Ye!!ye ulen ye de gözün doysun
bir rondo için beni günlerce maymun ettin
al sana rondo.şimdi zıkkımlan

reklamın sonunun bu şekilde olması daha gerçekçi olacağından
izlenme oranını eminimki artıracaktır

Türk Soyu

Tarihte Türk ırkı hakkında çeşitli tasvirler yapılmıştır. Çin,Latin ve Grek kaynaklarında Türkler daha çok Moğol tipinde tasvir edilmişlerdir. Bunun sebebi ise Türkler'in tarih boyunca en çok temasının Mogollar'la olmasıdır. Moğol kitleleri yıllarca Türkler'in idaresinde yaşamış,göçlere,savaşlara Türkler'le beraber katılmışlardır. Bunun sonucunda bu kaynaklar Türk ile Moğol tipini birbirine karıştırmıştır.


Son yarım asır içinde yapılan ilmi çalışmalar ve araştırmalar sonucu Türkler'in beyaz ırka mensup bulundukları, yeryüzünde mevcut üç büyük ırk grubundan "Europid" adı verilen grubun "Turanid" tipine mensup bulundukları anlaşılmıştır. Kafa yapıları Brakisfal (yuvarlak kafalı)dır. Türklerin kendilerini başta "Mongolid" Moğollar olmak üzere diğer topluluklardan ayıran antropolik çizgilere sahip oldukları tespit edilmiştir. Türkler'in hakim vasfı beyaz renk,düz burun,değirmi çene,hafif dalgalı saç,orta gürlükte sakal ve bıyıktır.
Turan tipine örnek olan Orta Asya, Maveraünehir ve diğer Yakın Doğu Türkleri beyaz tenli ,koyu parlak gözlü, değirmi yüzlü,endamlı,sağlam yapılı erkek ve kadınları ile Ortaçağ kaynaklarında güzelliğin timsali olarak gösterilmiş hatta İran edebiyatında Türk sözü "Güzel İnsan" manasında kullanılmıştır. Tevrat'ta nakledilen bir rivayette ise Türk soyunun Ham ve Sam'dan değil, Yafes'den türemiş olarak beyaz ırktan geldiği gösterilmiştir.

22 Eylül 2007 Cumartesi

Benim Dünyaya Gelişine Dair 2 Efsane--part 2

birgün şeytanla cehennemde volta atıyoruz
düşünüyoruz bir yandan da
cehennem nasıl dah sıcak olur?
malum kış ayları soğuk ve kar yağışlı
bir de çatısı akıyor o yüzden üşüyoruz orada
volta atamamız esnasında şetanın kafasındaki bir tüy gözüme ilişti
körle yatan şaşı kalkar hesabı
şeytanla arkadaşlık ilişkimiz boyunca ona benzedik biraz
içimden geçiriyorum:
dur şu şeytana bir şaka yapayım ve tüyü alıp kaçırayım
sonra da geri vereyim...
dediğimi yaptım tüyü şeytanın başından çekip kopardım
ve başladım koşmaya
ama garip giden birşey vardı:şeytan acayip sinirlenmişti
boyuna küfür ediyordu bana
tırsdım.geri dönüp şaka bile diyemedim
ve devam ettim koşmaya
şeytanda beni kovalamaktan vazgeçmedi
o kadar şuursuz ve çok koşmuşumki cehennemden çıkıp dünya sınırları içine girmişim
arkama hiç bakmadığımdan da şeytanın beni takipden vazgeçiğini görememişim
işte o günden beri burdayım
her ne kadar cehennem kadar sıcak olmasa da dünya da güzel bir memleket
haa bu arada tüy noldu diyebilirsiniz
hemn cevaplayım..şeytan tüyü hala bende :)
çocuklarıma miras bırakıcam inş...

21 Eylül 2007 Cuma

Karakefen'in Faaliyet Alanı

karakefen içeriğindeki omega3 DHA lı formül sayenseinde birçok
zararlıyla savaşır.....işte birkaçı
plakları önler..diş çürüklerine kesin çözüm getirir,
lekenin içine işler,lekeyle savaşır..lekenin iflahını keser
ve lekeyi olduğu yerden çıkarır,
hamile kalamayn kadınlara yardım eder,
doğum sancısını azaltır..yetmedi bizzat kendi doğurur
hemde çatır çatır,
evliliğinde ilk gece stresi yaşayan kadınların derdine derman olur,
göz rengini değiştirir isteyene yeşil isteyene ela göz sunar,
göze parlaklık canlılık,seksilik getirir,
vücuda giren mikroorganizmalara karşı antikor gibi mücadele eder
mikropların canına okur,
3 ayda saçı 70 cm uzatır,
tırnaklara parlaklık katar,
kullanan her kesin kilosunu ayarlar
herkesi 32-36 beden arası bir yerlere getirr,
dimyata pirince gidenlerin evdeki bulgururna göz kulak olur,
çok emicidir sızmasını istemediğiniz hiçbişeyi dışarı sızdırmaz,
ensenizdeki gözünüz olur,tehlike anında siren gibi öter
faaliyet alanı saymakla bitmeyeceği içn şimdilik bu kadr :)
devam edecek

19 Eylül 2007 Çarşamba

Karakefen'in Beğendiği Bir Şiir...

YARAB BU NE DERTTİR

Yarab bu ne derttir, derman bulunmaz
Yar bu ne yaradır merhem bulunmaz
Benim garip gönlüm aşktan usanmaz
Varıp yare gider
Hiç geri dönmez.

Aşık olan gönül aşktan usanmaz
Ahiret korkusun bir pula saymaz
Aşk pazarıdır bu canlar satılır
Satarsın bu canı hiç kimse almaz
Dönüp de bakmaz.

Dönüp sana öğüt verirler
Dünya malı ile gözün boyarlar
Aşık öldü deyi salâ verirler
Ölen hayvan olur,
Aşıklar ölmez..


Yunus EMRE

18 Eylül 2007 Salı

Hormonlu Sevgiler

hormonlanmış sevgim hızla büyüyor
ama bunu anlayan nerdeeeeeeeeeeeee???

16 Eylül 2007 Pazar

Benim Dünyaya Gelişime Dair 2 Efsane---part 1

efsanelerden ilki şöyle..
bir zamanlar bir melek varmış
melekler hamile kalamaz ama o becermiş ve hamile kalmış
bu melekten erkek bir çocuk dünyaya gelmiş
bu çocuk 40 gün aslan sütü emmiş
50. günün sonunda koşmaya başladım
70 günde bir cennetin tozunu attırmaya başlamış
cennettekiler bakmşlarki bu azgın çocuk uslanmayacak
napalım napalım diye düşünmüşler ve
bu çocuğu dünyaya yollamaya karr vermişler
o gün bugündür dünyada ikamet etmekteymişim

Neden Karakefen?

bir gece ak sakallı bir dede rüyama girdi ve
oğul git kendine bir blog aç ve ismini karekefen koy
demedi tabi ki
birçok rumuz arasından kendime bunu uygun gördüm
tamamen benim üretimim olduğuna inandığım için bir yıl bounca kullandım
ta ki geçenlerde ulen şu rumuzumu bir google da aratayım diyene kadr
arattım ve arattığıma pişman oldum
gördüm ki onlarca farklı insan ve site varmış bu takma ad ile
ama gelin görünki uzun zamn kullandığım için
değiştirmedim ve karakefen adını bloga verdim

15 Eylül 2007 Cumartesi

Özlemişim

uzun bir zaman sonra ilk kez msn deyiz
gerçekten ii geldi bu banateşşkürler sana..ama sana :)

12 Eylül 2007 Çarşamba

Sınır Ötesi Savaşın Kurmay Günlüğü

Saygı Öztürk tarafsızlığına inandığım başarılı bir yazardr.
onun son kitabı..ayıla bayıla okudum:)

30 Ağustos 2007 Perşembe

Rapunzel

Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş.

Bir gün pencereden komşu evin bahçesindeki güzel çiçekleri ve sebzeleri seyrederken, kadının gözleri sıra sıra ekilmiş özel bir tür marula takılmış. O anda sanki büyülenmiş ve o marullardan başka şey düşünemez olmuş.

“Ya bu marullardan yerim ya da ölürüm” demiş kendi kendine. Yemeden içmeden kesilmiş, zayıfladıkça zayıflamış.

Sonunda kocası kadının bu durumundan öylesine endişelenmiş, öylesine endişelenmiş ki, tüm cesaretini toplayıp yandaki evin bahçe duvarına tırmanmış, bahçeye girmiş ve bir avuç marul yaprağı toplamış. Ancak, o bahçeye girmek büyük cesaret istiyormuş, çünkü orası güçlü bir cadıya aitmiş.

Kadın kocasının getirdiği marulları afiyetle yemiş ama bir avuç yaprak ona yetmemiş. Kocası ertesi günün akşamı çaresiz tekrar bahçeye girmiş. Fakat bu sefer cadı pusuya yatmış, onu bekliyormuş.



“Bahçeme girip benim marullarımı çalmaya nasıl cesaret edersin sen!” diye ciyaklamış cadı. “Bunun hesabını vereceksin!”

Kadının kocası kendisini affetmesi için yalvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları nasıl canının çektiğini, onlar yüzünden nasıl yemeden içmeden kesildiğini bir bir anlatmış.

“O zaman,” demiş cadı sesini biraz daha alçaltarak, “alabilirsin, canı ne kadar çekiyorsa alabilirsin. Ama bir şartım var, bebeğiniz doğar doğmaz onu bana vereceksiniz.” Kadının kocası cadının korkusundan bu şartı hemen kabul etmiş.

Birkaç hafta sonra bebek doğmuş. Daha hemen o gün cadı gelip yeni doğan bebeği almış. Bebeğe Rapunzel adını vermiş. Çünkü annesinin ne yapıp edip yemek istediği bahçedeki marul türünün adı da Rapunzel’miş.

Cadı küçük kıza çok iyi bakmış. Rapunzel oniki yaşına gelince, dünyalar güzeli bir çocuk olmuş. Cadı bir ormanın göbeğinde, yüksek bir kuleye yerleştirmiş onu. Bu kulenin hiç merdiveni yokmuş, sadece en tepesinde küçük bir penceresi varmış.

Cadı onu ziyarete geldiğinde, aşağıdan “Rapunzel, Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını !” diye seslenirmiş. Rapunzel uzun örgülü saçlarını pencereden uzatır, cadı da onun saçlarına tutuna tutuna yukarı tırmanırmış.

Bu yıllarca böyle sürüp gitmiş. Bir gün bir kralın oğlu avlanmak için ormana girmiş. Daha çok uzaktayken güzel sesli birinin söylediği şarkıyı duymuş. Ormanda atını oradan oraya sürmüş ve kuleye varmış sonunda. Fakat sağa bakmış, sola bakmış, ne merdiven görmüş ne de yukarıya çıkılacak başka bir şey.

Bu güzel sesin büyüsüne kapılan Prens, cadının kuleye nasıl çıktığını görüp öğrenene kadar hergün oraya uğrar olmuş. Ertesi gün hava kararırken, alçak bir sesle “Rapunzel, Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını !” diye seslenirmiş. Sonrada kızın saçlarına tutunup bir çırpıda yukarı tırmanmış.

Rapunzel önce biraz korkmuş, çünkü o güne kadar cadıdan başkası gelmemiş ziyaretine. Fakat prens onu şarkı söylerken dinlediğini, sesine aşık olduğunu anlatınca korkusu yatışmış. Prens Rapunzel’e evlenme teklif etmiş, Rapunzel’de kabul etmiş, yüzü hafifçe kızararak.

Ama Rapunzel’in bu yüksek kuleden kaçmasına imkan yokmuş. Akıllı kızın parlak bir fikri varmış. Prens her gelişinde yanında bir ipek çilesi getirirse, Rapunzel’de bunları birbirine ekleyerek bir merdiven yapabilirmiş.

Her şey yolunda gitmiş ve cadı olanları hiç farketmemiş. Fakat bir gün Rapunzel boş bulunup da. “Anne, Prens neden senden daha hızlı tırmanıyor saçlarıma?” diye sorunca herşey ortaya çıkmış.

“Seni rezil kız! Beni nasıl da aldattın! Ben seni dünyanın kötülüklerinden korumaya çalışıyordum!” diye bağırmaya başlamış cadı öfkeyle. Rapunzel’i tuttuğu gibi saçlarını kesmiş ve sonrada onu çok uzaklara bir çöle göndermiş.

O gece cadı kalede kalıp Prensi beklemiş. Prens, “Rapunzel, Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını !” diye seslenince. cadı Rapunzel’den kestiği saç örgüsünü uzatmış aşağıya. Prens başına neler geleceğini bilmeden yukarıya tırmanmış.

Prens kederinden kendini pencereden atmış. Fakat yere düşünce ölmemiş, yalnız kulenin dibindeki dikenler gözlerine batmış. Yıllarca gözleri kör bir halde yitirdiği Rapunzel’e gözyaşları dökerek ormanda dolaşıp durmuş ve sadece bitki kökü ve yabani yemiş yiyerek yaşamış.

Derken bir gün Rapunzel’in yaşadığı çöle varmış. Uzaklardan şarkı söyleyen tatlı bir ses gelmiş kulaklarına.

“Rapunzel! Rapunzel!” diye seslenmiş. Rapunzel, prensini görünce sevinçten bir çığlık atmış ve Rapunzel’in iki damla mutluluk göz yaşı Prensin gözlerine akmış. Birden bir mucize olmuş, Prensin gözleri açılmış ve Prens görmeye başlamış.

Birlikte mutlu bir şekilde Prensin ülkesine gitmişler. Orada halk onları sevinçle karşılamış. Mutlulukları ömür boyu hiç bozulmamış

28 Ağustos 2007 Salı

.......

Türkçü, Türk olmak mecburiyetindedir.

Türk olmak ise laf ile değil, törelerine, geleneklerine, geçmişine ve Türk’ü Türk yapan değerlerine sahip çıkmakla olur.

Düne kadar birlikte olduklarını bir günde satanlar, şov yapmayı hizmet etmeye yeğ tutanlar ile bu yolların yürünemeyeceğini bilenlerdeniz biz!

Birliğin gücünü, kendi gücü sanıp, diğerlerine de böyle yansıtanların, kısaca kendisini “satmayı” bilenlerin sınırsız ama çocukça hayallerinin de Türkçülük değil, “ben”cilik davasına hizmet ettiğini ve beraberinde götürdüklerini de ilk fırsata sattıklarını da bilecek kadar uzun zamandır bu yollardayız biz!

Başkalarının açtıkları patikaları önce sahiplenip, daha sonra bu yolda yürümeye mecali kalmayanların asfalt yol diye nereye gittiği, belirsiz yollarda kaybolduklarını da bilenlerdeniz!

Yine de Türkçülük Ülküsü için susmayı bilen, hazmedememişlerin seslerine aldırmayıp, bildiğimiz yollarda yürüyenlerdeniz biz!

Ama bunların yanlış anlaşılmasını da istemeyiz. Her kilometre taşını ve bu taşa kadar olanları tek tek deftere yazdığımızı da bilin isteriz. Dostluk defterlerimiz olduğu gibi, hesap defteri tuttuğumuzu da bilmenizi isteriz.

Atsız Atamızın dediği gibi “bir de gürültü etmeden yapılan hizmetler vardır. Bunlar hizmetlerini ve emeklerini büyütmezler. Yaptıklarıyla övünmezler. Kendilerinin var olduğunu işaret etmekle yetinip alanını millete bırakırlar: Millet isterse beğensin, isterse ilgi göstermesin.

Bu türlü hizmetlerin, kendilerini çığırtkanlıkla ilân eden hizmetlerden daha faydalı olduğu muhakkak gibidir.”

Gün gelir defterler açılır. Merak etmeyin; açmayı bilenlerdeniz biz!

Kutalmış OCAKLI

Ziya Gökalp

Ünlü fikir adamı ve şairlerimizden olan Ziya Gökalp, 1876'da Diyarbakır'da doğdu. II. Meşrutiyet'ten başlayarak Türkçülük akımının en büyük temsilcisi sıfatıyla Türk düşünce ve siyaset hayatını kuvvetle etkilemiş, Milli Edebiyat akımı içinde verdiği eserlerle Türk edebiyatının biçim ve dil yönünden yenileşmesini sağlamıştır.

Öğrenimine Diyarbakır'da başlayan Ziya Gökalp, aynı şehirde Askeri Rüştiye'yi (1890) ve Askeri İdadi'yi bitirdi (1894). Ziya Gökalp, tıbbiyelilerin istibdata son vermek için kurdukları İhtilal Komitesine girmiş, okuldaki faaliyetleri ve okuduğu Fransızca kitapların zararlı sayılması yüzünden hapsedilmiştir. Diyarbakır Valisi Halit Bey'in yolsuzluklarına karşı mücadeleye girişen arkadaşlarıyla birlikte yasak yayın okudukları gerekçesiyle tutuklandı (1898). İstanbul'a döndükten sonra da okuldan uzaklaştırıldı.

Ziya Gökalp, hükümlülük süresi dolunca "Zaptiye Nezareti altında bulundurulmak üzere" Diyarbakır'a gönderildi. Burada Siyaset, felsefe ve tarih üstüne incelemeler yaparken, istibdat aleyhine gizli faaliyetlere de katıldı. Bölgede güvenliği sağlamak için kurulmuş Hamidiye alaylarının başındaki Milli aşiret reisi İbrahim Paşa'nın adının karıştığı soygun ve baskın olayları karşısında halkı direnmeğe ve eyleme yöneltti. Halk 3 gün süreyle telgrafhaneyi işgal etti (1905). İbrahim Paşa ve adamlarının cezalandırılması için saraya telgraflar çekildi. Üstelik, Avrupa ve Asya ülkeleri arasındaki haberleşmenin bağlantı noktası olan Diyarbakır telgrafhanesinin bu bağlantıyı kesmesi olayın daha da büyümesine yol açmış ve yabancı ülkeler saraya baskı yapmaya başlamıştı. Konuyu incelemek üzere İstanbul'dan Diyarbakır'a gönderilen soruşturma kurulu Hamidiye alaylarının bir süre sinmesini ve yolsuzluklara son vermesini sağladı. Ancak halkın yakınmasına yol açan yeni olaylar patlak verince, Ziya Gökalp ve arkadaşlarının önderliğinde halk yeniden telgrafhaneyi ele geçirdi. 11 gün süren bu ikinci işgal halkın kesin zaferiyle sonuçlanmış, hükümet İbrahim Paşa ve alaylarını bölgeden uzaklaştırmak zorunda kalmıştır (1907). Gökalp, ilk eseri olan Şaki İbrahim destanında bu olayı anlatır.

II. Meşrutiyetin ilanından sonra, Ziya Gökalp'ın kurduğu gizli cemiyetin yerini Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Diyarbakır Şubesi aldı. Partinin Diyarbakır, Van ve Bitlis örgütlerinin denetimiyle görevlendirilen Ziya Gökalp, bu dönemde Diyarbakır ve Peyman gazetelerine yazıyordu. 1909'da partinin Selanik'teki kongresine il temsilcisi olarak katıldı. Bir yıl İstanbul Darülfünunda psikoloji okuttuktan ve Diyarbakır maarif müfettişliği yaptıktan sonra, yeniden Selanik'e gitti. Katıldığı parti kongresinden sonra genel merkez üyeliğine seçildi. Burada Genç Kalemler, Yeni Felsefe, Rumeli gibi dergi ve gazetelerdeki yazılarıyla Türkçülük ve dilde sadeleşme hareketlerinin öncüleri arasında yer alan Gökalp, milli duyguları, tarih bilincini, bilime ve tekniğe değer veren düşünceyi her şeyin üstünde tutan şiirleriyle çevresini geniş ölçüde etkiliyordu. İttihat ve Terakki Genel Merkezi İstanbul'a taşınınca (1912), Gökalp da İstanbul'a yerleşti. O yıl Ergani madeninden Milletvekili seçildi.

Türk Ocağı çevresindeki çalışmaları, Türk Yurdu ve kendi çıkardığı Yeni Mecmua (1917) gibi dergilerdeki yazıları, Türkçülük akımının ilkelerini saptayan ve çağdaş uygarlık karşısında yerli bir senteze varılmasını şart koşan önerileri (Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak 1918), Darülfünun'da okuttuğu toplumbilim dersleri, İttihat ve Terakki'nin yönetici kadrosu üzerindeki etkisiyle Ziya Gökalp, Mütarekeye (1919) kadar uzanan dönemin düşünce ve siyaset hayatına yön veren etkenlerin başında yer aldı. İstanbul'un işgali üzerine tutuklanarak iki yıl Malta'da sürgün kaldı (1919-1921). Döndükten sonra, Uelif ve Tercüme Heyeti başkanlığına getirileceği tarihe (1923) kadar Diyarbakır'da kaldı ve küçük Mecmuayı yayımladı.

1923'te Diyarbakır'dan milletvekili seçildi. Hakimiyeti Milliye, Yeni Gün, Cumhuriyet gazetelerinde makaleleri çıkıyordu. Altın ışık (1923), Türkçülüğün Esasları (1923), Türk Töresi (1923) gibi kitapları birbirini izliyordu. Cumhuriyet Halk Partisinin programını inceleyen ve yorumunu yapan Doğru Yol (1923) adlı incelemesini de yine bu dönemde kaleme aldı. O sıralar yazdığı Türk Medeniyet Tarihi ise ölümünden sonra yayımlandı (1926). Yine ölümünden sonra çeşitli gazete ve dergilerde çıkmış yazılarıyla mektupları çeşitli kitaplarda derlendi. Çınaraltı (1939), Fırka Nedir? (1947), Ziya Gökalp Diyor ki (1950). Ziya Gökalp'ın neşredilmemiş yedi eseri ve aile mektupları (1956), Ziya Gökalp'ın Yazarlık Hayatı (1956), Ziya Gökalp Külliyatı (1. Kitap şiirler ve halk masalları;1952, 2. kitap Limni ve Malta Mektupları;1965), Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri (1973). 1924'te İstanbul'da öldü.
Ünlü fikir adamı ve şairlerimizden olan Ziya Gökalp, 1876'da Diyarbakır'da doğdu. II. Meşrutiyet'ten başlayarak Türkçülük akımının en büyük temsilcisi sıfatıyla Türk düşünce ve siyaset hayatını kuvvetle etkilemiş, Milli Edebiyat akımı içinde verdiği eserlerle Türk edebiyatının biçim ve dil yönünden yenileşmesini sağlamıştır.

Öğrenimine Diyarbakır'da başlayan Ziya Gökalp, aynı şehirde Askeri Rüştiye'yi (1890) ve Askeri İdadi'yi bitirdi (1894). Ziya Gökalp, tıbbiyelilerin istibdata son vermek için kurdukları İhtilal Komitesine girmiş, okuldaki faaliyetleri ve okuduğu Fransızca kitapların zararlı sayılması yüzünden hapsedilmiştir. Diyarbakır Valisi Halit Bey'in yolsuzluklarına karşı mücadeleye girişen arkadaşlarıyla birlikte yasak yayın okudukları gerekçesiyle tutuklandı (1898). İstanbul'a döndükten sonra da okuldan uzaklaştırıldı.

Ziya Gökalp, hükümlülük süresi dolunca "Zaptiye Nezareti altında bulundurulmak üzere" Diyarbakır'a gönderildi. Burada Siyaset, felsefe ve tarih üstüne incelemeler yaparken, istibdat aleyhine gizli faaliyetlere de katıldı. Bölgede güvenliği sağlamak için kurulmuş Hamidiye alaylarının başındaki Milli aşiret reisi İbrahim Paşa'nın adının karıştığı soygun ve baskın olayları karşısında halkı direnmeğe ve eyleme yöneltti. Halk 3 gün süreyle telgrafhaneyi işgal etti (1905). İbrahim Paşa ve adamlarının cezalandırılması için saraya telgraflar çekildi. Üstelik, Avrupa ve Asya ülkeleri arasındaki haberleşmenin bağlantı noktası olan Diyarbakır telgrafhanesinin bu bağlantıyı kesmesi olayın daha da büyümesine yol açmış ve yabancı ülkeler saraya baskı yapmaya başlamıştı. Konuyu incelemek üzere İstanbul'dan Diyarbakır'a gönderilen soruşturma kurulu Hamidiye alaylarının bir süre sinmesini ve yolsuzluklara son vermesini sağladı. Ancak halkın yakınmasına yol açan yeni olaylar patlak verince, Ziya Gökalp ve arkadaşlarının önderliğinde halk yeniden telgrafhaneyi ele geçirdi. 11 gün süren bu ikinci işgal halkın kesin zaferiyle sonuçlanmış, hükümet İbrahim Paşa ve alaylarını bölgeden uzaklaştırmak zorunda kalmıştır (1907). Gökalp, ilk eseri olan Şaki İbrahim destanında bu olayı anlatır.

II. Meşrutiyetin ilanından sonra, Ziya Gökalp'ın kurduğu gizli cemiyetin yerini Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Diyarbakır Şubesi aldı. Partinin Diyarbakır, Van ve Bitlis örgütlerinin denetimiyle görevlendirilen Ziya Gökalp, bu dönemde Diyarbakır ve Peyman gazetelerine yazıyordu. 1909'da partinin Selanik'teki kongresine il temsilcisi olarak katıldı. Bir yıl İstanbul Darülfünunda psikoloji okuttuktan ve Diyarbakır maarif müfettişliği yaptıktan sonra, yeniden Selanik'e gitti. Katıldığı parti kongresinden sonra genel merkez üyeliğine seçildi. Burada Genç Kalemler, Yeni Felsefe, Rumeli gibi dergi ve gazetelerdeki yazılarıyla Türkçülük ve dilde sadeleşme hareketlerinin öncüleri arasında yer alan Gökalp, milli duyguları, tarih bilincini, bilime ve tekniğe değer veren düşünceyi her şeyin üstünde tutan şiirleriyle çevresini geniş ölçüde etkiliyordu. İttihat ve Terakki Genel Merkezi İstanbul'a taşınınca (1912), Gökalp da İstanbul'a yerleşti. O yıl Ergani madeninden Milletvekili seçildi.

Türk Ocağı çevresindeki çalışmaları, Türk Yurdu ve kendi çıkardığı Yeni Mecmua (1917) gibi dergilerdeki yazıları, Türkçülük akımının ilkelerini saptayan ve çağdaş uygarlık karşısında yerli bir senteze varılmasını şart koşan önerileri (Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak 1918), Darülfünun'da okuttuğu toplumbilim dersleri, İttihat ve Terakki'nin yönetici kadrosu üzerindeki etkisiyle Ziya Gökalp, Mütarekeye (1919) kadar uzanan dönemin düşünce ve siyaset hayatına yön veren etkenlerin başında yer aldı. İstanbul'un işgali üzerine tutuklanarak iki yıl Malta'da sürgün kaldı (1919-1921). Döndükten sonra, Uelif ve Tercüme Heyeti başkanlığına getirileceği tarihe (1923) kadar Diyarbakır'da kaldı ve küçük Mecmuayı yayımladı.

1923'te Diyarbakır'dan milletvekili seçildi. Hakimiyeti Milliye, Yeni Gün, Cumhuriyet gazetelerinde makaleleri çıkıyordu. Altın ışık (1923), Türkçülüğün Esasları (1923), Türk Töresi (1923) gibi kitapları birbirini izliyordu. Cumhuriyet Halk Partisinin programını inceleyen ve yorumunu yapan Doğru Yol (1923) adlı incelemesini de yine bu dönemde kaleme aldı. O sıralar yazdığı Türk Medeniyet Tarihi ise ölümünden sonra yayımlandı (1926). Yine ölümünden sonra çeşitli gazete ve dergilerde çıkmış yazılarıyla mektupları çeşitli kitaplarda derlendi. Çınaraltı (1939), Fırka Nedir? (1947), Ziya Gökalp Diyor ki (1950). Ziya Gökalp'ın neşredilmemiş yedi eseri ve aile mektupları (1956), Ziya Gökalp'ın Yazarlık Hayatı (1956), Ziya Gökalp Külliyatı (1. Kitap şiirler ve halk masalları;1952, 2. kitap Limni ve Malta Mektupları;1965), Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri (1973). 1924'te İstanbul'da öldü.Ünlü fikir adamı ve şairlerimizden olan Ziya Gökalp, 1876'da Diyarbakır'da doğdu. II. Meşrutiyet'ten başlayarak Türkçülük akımının en büyük temsilcisi sıfatıyla Türk düşünce ve siyaset hayatını kuvvetle etkilemiş, Milli Edebiyat akımı içinde verdiği eserlerle Türk edebiyatının biçim ve dil yönünden yenileşmesini sağlamıştır.

Öğrenimine Diyarbakır'da başlayan Ziya Gökalp, aynı şehirde Askeri Rüştiye'yi (1890) ve Askeri İdadi'yi bitirdi (1894). Ziya Gökalp, tıbbiyelilerin istibdata son vermek için kurdukları İhtilal Komitesine girmiş, okuldaki faaliyetleri ve okuduğu Fransızca kitapların zararlı sayılması yüzünden hapsedilmiştir. Diyarbakır Valisi Halit Bey'in yolsuzluklarına karşı mücadeleye girişen arkadaşlarıyla birlikte yasak yayın okudukları gerekçesiyle tutuklandı (1898). İstanbul'a döndükten sonra da okuldan uzaklaştırıldı.

Ziya Gökalp, hükümlülük süresi dolunca "Zaptiye Nezareti altında bulundurulmak üzere" Diyarbakır'a gönderildi. Burada Siyaset, felsefe ve tarih üstüne incelemeler yaparken, istibdat aleyhine gizli faaliyetlere de katıldı. Bölgede güvenliği sağlamak için kurulmuş Hamidiye alaylarının başındaki Milli aşiret reisi İbrahim Paşa'nın adının karıştığı soygun ve baskın olayları karşısında halkı direnmeğe ve eyleme yöneltti. Halk 3 gün süreyle telgrafhaneyi işgal etti (1905). İbrahim Paşa ve adamlarının cezalandırılması için saraya telgraflar çekildi. Üstelik, Avrupa ve Asya ülkeleri arasındaki haberleşmenin bağlantı noktası olan Diyarbakır telgrafhanesinin bu bağlantıyı kesmesi olayın daha da büyümesine yol açmış ve yabancı ülkeler saraya baskı yapmaya başlamıştı. Konuyu incelemek üzere İstanbul'dan Diyarbakır'a gönderilen soruşturma kurulu Hamidiye alaylarının bir süre sinmesini ve yolsuzluklara son vermesini sağladı. Ancak halkın yakınmasına yol açan yeni olaylar patlak verince, Ziya Gökalp ve arkadaşlarının önderliğinde halk yeniden telgrafhaneyi ele geçirdi. 11 gün süren bu ikinci işgal halkın kesin zaferiyle sonuçlanmış, hükümet İbrahim Paşa ve alaylarını bölgeden uzaklaştırmak zorunda kalmıştır (1907). Gökalp, ilk eseri olan Şaki İbrahim destanında bu olayı anlatır.

II. Meşrutiyetin ilanından sonra, Ziya Gökalp'ın kurduğu gizli cemiyetin yerini Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Diyarbakır Şubesi aldı. Partinin Diyarbakır, Van ve Bitlis örgütlerinin denetimiyle görevlendirilen Ziya Gökalp, bu dönemde Diyarbakır ve Peyman gazetelerine yazıyordu. 1909'da partinin Selanik'teki kongresine il temsilcisi olarak katıldı. Bir yıl İstanbul Darülfünunda psikoloji okuttuktan ve Diyarbakır maarif müfettişliği yaptıktan sonra, yeniden Selanik'e gitti. Katıldığı parti kongresinden sonra genel merkez üyeliğine seçildi. Burada Genç Kalemler, Yeni Felsefe, Rumeli gibi dergi ve gazetelerdeki yazılarıyla Türkçülük ve dilde sadeleşme hareketlerinin öncüleri arasında yer alan Gökalp, milli duyguları, tarih bilincini, bilime ve tekniğe değer veren düşünceyi her şeyin üstünde tutan şiirleriyle çevresini geniş ölçüde etkiliyordu. İttihat ve Terakki Genel Merkezi İstanbul'a taşınınca (1912), Gökalp da İstanbul'a yerleşti. O yıl Ergani madeninden Milletvekili seçildi.

Türk Ocağı çevresindeki çalışmaları, Türk Yurdu ve kendi çıkardığı Yeni Mecmua (1917) gibi dergilerdeki yazıları, Türkçülük akımının ilkelerini saptayan ve çağdaş uygarlık karşısında yerli bir senteze varılmasını şart koşan önerileri (Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak 1918), Darülfünun'da okuttuğu toplumbilim dersleri, İttihat ve Terakki'nin yönetici kadrosu üzerindeki etkisiyle Ziya Gökalp, Mütarekeye (1919) kadar uzanan dönemin düşünce ve siyaset hayatına yön veren etkenlerin başında yer aldı. İstanbul'un işgali üzerine tutuklanarak iki yıl Malta'da sürgün kaldı (1919-1921). Döndükten sonra, Uelif ve Tercüme Heyeti başkanlığına getirileceği tarihe (1923) kadar Diyarbakır'da kaldı ve küçük Mecmuayı yayımladı.

1923'te Diyarbakır'dan milletvekili seçildi. Hakimiyeti Milliye, Yeni Gün, Cumhuriyet gazetelerinde makaleleri çıkıyordu. Altın ışık (1923), Türkçülüğün Esasları (1923), Türk Töresi (1923) gibi kitapları birbirini izliyordu. Cumhuriyet Halk Partisinin programını inceleyen ve yorumunu yapan Doğru Yol (1923) adlı incelemesini de yine bu dönemde kaleme aldı. O sıralar yazdığı Türk Medeniyet Tarihi ise ölümünden sonra yayımlandı (1926). Yine ölümünden sonra çeşitli gazete ve dergilerde çıkmış yazılarıyla mektupları çeşitli kitaplarda derlendi. Çınaraltı (1939), Fırka Nedir? (1947), Ziya Gökalp Diyor ki (1950). Ziya Gökalp'ın neşredilmemiş yedi eseri ve aile mektupları (1956), Ziya Gökalp'ın Yazarlık Hayatı (1956), Ziya Gökalp Külliyatı (1. Kitap şiirler ve halk masalları;1952, 2. kitap Limni ve Malta Mektupları;1965), Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri (1973). 1924'te İstanbul'da öldü.

26 Ağustos 2007 Pazar

Son Defa

Son Defa
Seni galiba çok yordum
Belki çok istedim
Gülmeyi unutmuşum rüyalarını çaldım
Kokuların burnumda

Gülüşlerin kulağımda
Hayal gibi geldin geçtin
Biliyorum suç bende
İşte buyum değişmedim
İnan ki seni sevdim
Ama sana söylemedim
Büyük hayallerimiz vardı
Son defa gül göreyim

Son defa gel seveyim
Yükünü ver ben taşırım
Son defa benim ol sen
Seni her gün arıyorum

İzlerine bakıyorum
Yağmur bitmiyor artık
Biliyorum suç bende
İşte buyum değişmedim
İnan ki seni sevdim
Ama sana söylemedim
Büyük hayallerimiz vardı
Son defa gül göreyim
Son defa gel seveyim
Yükünü ver ben taşırım
Son defa benim ol sen

Ünlü Son Defa

Zifiri

Zifiri

Bak yine uyku yok gözümde
Zifiriyim bir yerlerde
Dur geri döndür beni sende
Ölüm olsan götür benide..

İçtiğim şaraptı hayalin
Yakar bir sigara biterim
Dumanında yitip giderim
İçime seni çekerim

İçtiğim biraydı hayalin
Yakar bir sigara biterim
Dumanında yitip giderim
İçime seni çekerim off

Sensiz kötüyüm beterim
Çıkmaz sokağın biriyim
Öksüz kaldım yetimim ben..

Sönmüş ateşin külüyüm
Zindan oldum hapisim ben..

Rüzgar Zifiri

Kukla

bir oyunmuş bu...ben kuklacıyı sanmışım kendimi..kandırılmışım yani

evet bir oyundu bu...sahne ve seyirciler vardı...
bir kuklacı,birde kukla...
herşey hazırdı...oyuna başlamak için..
tam oyuna başlanacağı sırada kukla ipleri kopardı...
hemde bu son,asla kuklacıya yamuk yok dedikten sonra
kuklacı inanmıştı..çünkü yalan söyleseydi kuklann burnu uzayacaktı..
kuklanın burnu uzamadı..kuklacı inandı...

yine birgece sahneye çıkacaklardı..kuklacı seslendi kuklaya
hadi gel gösteri başlıyor
kukla cevpa verdi:
sen şu ipleri tut geliyorum
kuklacı ellerinde ipler sahneye doğru yürüdü
perdenin arkasına geldi...
birden perde açıldı...alkışlar kulaklarında yankılandı
aklında ise bir düşünce vardı:
iyi de kukla yokki
bunlar görmüyolar mı kuklanın olmadığını neyi alkışlıyolar...
kısa bir süre sonra aklındaki bu soruya cevap buldu
ellerindeki ipler hareket etmeye,elleri ise istemsiz bir şekilde sallanmaya başladı
kuklacı iplerin uzantısına baktı..kafasını kaldırdı..
yukarıda kukla...şaşırdı..
ama anlaması kısa sürmedi...kukla kuklacı olmuş
kendisi ise kukla...

Noel Baba

Hep bekledim Noel babayı
yıllarca her yıl başında bugün gelecek dedim

......................................................

bir yılbaşı gecesi oturmuş beklerken
arkamda biri belirdi
Noel baba gibi ak sakallı değildi ama
Ak bir teni vardı
Noel baba gibi kırmızı şapkası yoktu ama
kırmızı saçları vardıgaliba benim Noel babam bu dedim
her nekadr erkk olmasa da :)
hiç konuşturmadan atladım:
Nerde benim hediyem?
gülümsedi...çuvalına baktı...bana döndü
Sana değişik bir hediyem var dedi
Hediye olsun farketmez dedim
duraksadı...elini dudaklarına götürdü..öptü...ve bana uzattı
Al dedi
kafam karışmştı:Hediyem nerede?
Tekrarladı:Al
sıcacık elini tuttum..başladı anlatmaya
Senn hediyen benim öpücüğümün içinde öpücüğümse elimde...hediyeni oradan alacaksın ve hayat senn için daha güzel olcak.senn hediyen:Umut
bir süre bana renkli renkli baktı
yavaşça elini çekti ve birden yokoldu
tıpkı geldiği gibi sessizce yokoldu
bense elime bakakaldım
aklımdaki sorularla
Acaba umut onunla yok olup gitti mi
yoksa
bende ve ben onu göremiyormuyum?

Enver Paşa

1881 yılında İstanbul'da doğdu. Soğukçeşme Askeri Rüştiyesinde öğrenim gördü. Harp Okulunu 1899'da piyade teğmeni olarak bitirdikten sonra, 1903'te kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisinden mezun oldu. Selanik'teki üçüncü ordunun emrine girdi. 1906'da binbaşı oldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucuları arasına katıldı. Bu topluluk içinde tutunup, kendini sevdirdi.II. Meşrutiyet'in ilan edilmesinde önemli rol oynadı. Makedonya Genel Müfettişliği ve Berlin Ateşemiliterliği gibi görevlerde bulundu. 31 Mart olayında Hareket ordusuna katıldı. İşkodra mutasarrıfı ve cephe komutanı olarak İtalyan saldırısına başarıyla karşı koyan Enver Paşa, 1912'de yarbay oldu. 23 Ocak 1913'te İttihat ve Terakki tarafından düzenlenen Babıali baskınına katıldı. Sadrazam Kamil Paşanın istifasını sağladı. Böylece İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidarı ele geçirmesinden sonra, Edirne'nin kurtarılmasında önemli rol oynadı. Bu başarısından sonra albaylığa ardından da tuğgeneralliğe yükselen Enver Paşa, 1914'te de Sait Halim Paşa hükümetinde Harbiye Nazırı oldu. Şehzade Süleyman'ın kızı ile evlendi. Orduda bazı düzenlemeler yapan Enver Paşa, Fransız modeli yerine Alman stilini uyguladı.

Birinci Dünya Savaşına Almanların yanında katılmamızda etkin rol oynayanlar arasındaydı. Dünya Savaşının Osmanlı İmparatorluğunun yenilgisi ile sonuçlanmasından sonra İttihat ve Terakki partili arkadaşlarıyla birlikte, önce Odessa'ya, oradan da Berlin'e gitti; daha sonra Rusya'ya geçti. Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine katılmak istediyse de kabul edilmedi. 1920 Eylülünde Bakü'de Doğu Ulusları toplantısına katıldı ve Batum'da Türkiye Şuraları Partisini kurarak Türkistan'ı kurtarma hareketini başlattı. Ancak Rus kuvvetleri karşısında başarılı olamadı. 4 Ağustos 1922'de Tacikistan'da, Belcivan yakınlarında bir çarpışmada öldü ve Çeğen köyüne defnedildi.

Kür Şad

Kürşad (Kür Şad)
Göktürk prensi (Öl. 635). Göktürk Hakanı Çuluk Kağan'ın küçük oğlu. Babası, bir Çin prensesi olan, üvey annesi İçing Hatun (Katun) tarafından zehirletildi. Yerine geçen amcası Kara Kağan'ın düşüncesiz yönetimi ve kıtlık yüzünden, Türk ordusu, Çinlilere yenildi. Kürşad da esir edilerek, Çin'e götürüldü (630). Kara Kağan, Çin'de ölünce (634), Çinliler, kendi taraftarları olan Göktürk prensi Sirba'yı, Türk hakanı yaptılar. Sirba, Çin'e bağlanmayı kabul etti.
Türkler, gizlice çalışarak, kırk kişilik bir ihtilal birliği kurdular ve başına Kürşad'ı getirdiler. Kürşad, birlik başkanlığını, ihtilal başarıya ulaşırsa, imparator olmamak ve siyasetle uğraşmamak şartıyla kabul etti. İhtilalciler, Kürşad'ın kardeşinin oğlu İşpera'yı (İşbara), Türk kağanı ilan ettiler. Bu sırada Çin tahtında Tang'ların ikinci imparatoru Li-şih-min vardı. Türk ihtilal birliği başkanı Kürşad'ın planına göre, imparator Li-şih-min, önce esir edilerek Türk iline kaçırılacak, sonra da Çin sarayında esir bulunan Türk soyluları ve Çinlilerin elinde bulunan Türk topraklarıyla değiştirilecekti. Çin imparatorunun, her gece kılık değiştirerek başkent Çangan'da dolaştığı da, Türk ihtilal birliği tarafından biliniyordu. Ancak, kararlaştırılan gece şiddetli yağmur yağdı ve imparator, saraydan çıkmadı. Kürşad, ihtilal planını değiştirerek, imparatorun sarayına bir baskın yapmayı kararlaştırdı. O gece kırk Türk, Çin imparatorluk sarayını bastı. Yüzlerce Çinli muhafız öldürüldü. Ancak, imparator ele geçirilemedi. İhtilalciler, Çin başkentinden ayrıldılar. Fakat, büyük bir Çin ordusu, bunları takip etti. İhtilalciler, Vey ırmağı kıyısında durdular. Kabaran ırmağı geçemediler. Burada yapılan efsanevî savaşta, kahramanca dövüşen ve kendilerini koruyan Kürşad ve arkadaşları, birer birer ecel şerbetini içtiler.

Bu ihtilal, başarıya ulaşamadı, ancak, Türklerin içindeki istiklal ateşini yeniden alevlendirdi ve bir süre sonra Göktürk devleti yeniden kuruldu.

Hırsızlık...

çok kötü bir durumdaydım
sevgisiz,perişan bir halde...
günlerce belk de aylar içinde bulundum bu durumun.
artık dayanamaz olmuştum......
ogünlerden biriydi...

birgün bir sevgi dükkanının önünden geçiyordum....içimdeki şeytana yenildim
içimdeki şeytan kır camı ve bir kalp çal
sonra sana sonsuz huzur gelecek dedi
inandım..aldım elime bir kaldırım taşı...kırdım camı...
dükkna girdim ve bir kalp çaldım
basbas bagıran alarma aldırmadan
keşke alarm korkutsa beni ve kaçsaymışım
çünkü polis geldi ve yakaladı beni
tam kalp çalmş,kapıdan çıkarken ne göreyim karşımda bir memure
saniyeler içinde elini beline atıyor memure ve gülünü çekip bana doğrultuyor
tıpkı bir silah gibi...
bağırıyor bana..Hands up
Türküm diyorum değiştiriyor cümlesini
eller yukarı lan yoksa vururum...:)
ellerimi kaldırıyorum kalp yere düşüyor...
bense gülümsüyorum bu hoş kızıl memureye
benim yumuşak halimi görmüş olacakki yeniden bagırıyor.
Yumuşama...Sert kal!!!!!!
Tamam memure hanım sizinim..Bana napacaksınız...:)

3 Mayıs 1944

3 Mayıs 1944

3 Mayıs Türkçülüğün tarihinde bir dönüm noktası oldu. O zamana kadar yalnız duygu ve düşünce olan, edebi ve ilmi sınırları pek de aşmıyan Türkçülük, 1944 yılının 3 Mayısında birdenbire hareket oluverdi.

Ali Suaviler, Süleyman Paşalar, Mehmen Eminler, Ziya Gökalplar, Rıza Nurlar yalnız duygu, düşünce, iş Türkçüsü idiler. Hareket Türkçüsü olmamışlardı. Çırağan baskını Türkçü Ali Suavinin siyasi bir hareketiydi. Bunun Türkçülükle ilgisi yoktu. Sıhhiye Vekili olduğu zaman gayri Türkleri atarak yerine Türkleri yerleştiren Rıza Nur fiili Türkçülük yapıyordu. Fakat bu da hareket değildi.

Türkçülükte ilk hareketi 3 Mayıs 1944 Çarşamba günü, Ankara'daki birkaç bin meçhul Türk genci yaptı. Bu bakımdan Türkçülük tarihinde onların hususi bir şerefi vardır

Bundan sonra 3 Mayıs Türkçülerin günüdür. Ona bir bayram diyemiyeceğiz.Çünkü yıllarla süren büyük ızdırabımız o gün başlamıştır. Ona bir matem demek de kabil değildir. Çünkü bunca sıkıntıların arasında bize büyük bir imtihan vermek, yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek, yahşı ile yamanı ayırmak fırsatını vermiştir. O güne kadar tehlikelerden gafil bir çocuk toyluğu ile yürüyen Türkçülük 3 Mayıs'ta gafletten ayrılmış, maskelerin arkasındaki iğrenç yüzleri görmüş, can düşmanlarını tanımış, dost sandığı hainleri ayırt etmiş, hayalin yumuşak bulutlarından gerçeğin sert topraklarına düşmüştür.Böyle sağlam bir sonuca varmak için çekilen bunca sıkıntılar boşa gitmiş sayılmaz. Bundan dolayı biz 3 Mayıs'a Türkçülerin günü deyip çıkıyoruz.

Hoşlanmayanlar onu benimsemesin. Yalnız kendilerine benzeyenler, yani Türke benzemeyenler onu yadırgamasın. Biz 3 Mayıs'ı sevmekte devam edeceğiz.

Türkçülük, tek sandığı düşmanına karşı 3 Mayıs hareketini yaparken onun çift olduğunu acı bir deneme ile öğrendi. Bu milli hareketin zaferinden korkan Türkçülük düşmanları, Türkçüleri ortaçağı andıran vahşetlerle hapse atılır ve aleyhlerinde türlü yayınlar yapılırken, onları tartışmaya çağırmak garabetini de gösterdiler. Tarih bunu bağışlamayacak ve Türkçüler günü olan 3 Mayıs, bir gün Türklerin günü olunca onlar tarihin büyük mahkemesinde layık oldukları akıbete uğrayacaklardır.

Türkçüler Toplu veya yalnız, her yerde 3 Mayısı analım. Analım ve Kür Şadın hatırasını yüceltelim...

Ne mümkün zulm ile bidad ile imha-ı hürriyet,
Çalış, idraki kaldır muktedirsen ademiyetten!


Hüseyin Nihal Atsız

Sana Dair

Sana Dair
Yaşam kadar gerçek
Yaşamak gibi sahte
Öyle çok şey var ki
Yaralayan insanı
Bir yürek çarpıntısı
Onu her gördüğünde
Öyle çok şey var ki bak
Sana dair

Yanlış aşklar yaşadık
Yanlış köprülerde
Yanlış gemiler yakıp
Aldırmadan
İki damla su çaldık
Zamanın pençesinden
Aldırmadan, aldırmadan

Mucize gerek bize
Gidecek bir başka düş
Bir düş ki korkmamış
Zamanın karşısında
Ve bir çağ gerek bize
Ve bir çağ bundan özgür
Öyle çok şey var ki bak
Sana dair

Sonra kuşlar gitti
Anladım dünya yorgun
Sen yorgun, tortusu kalmış
Eski bir korkunun
Görmedik, duymadık
Demedik bunlar kötü
Biz var mıydık?
Aşk var mıydı?

Bu ne senden ilk kaçışım
Ne de ilk düşüşün yüreğime
Ne bu serden son geçişim
Ne de son küsüşüm kaderime

Kumdan Kaleler-Sana Dair

Ruh Halim...

suya sabuna dokunmadan yaşarım :)
beni sevmeyeni ben hiç sevmem diyemiyorum
çünkü beni sevmeyen birini seviyorum
intkimacı bir kişiğim vardır...bana yamuk yapana en kısa sürede iade-i yamuk yaparım
sosyal olduğumu sanmıyorum...tek olmak daha güzeldir
kolay kolay kimseye güvenmem....herşeyin altında bir neden olduğuna inanır
yapılanların altında kötü niyet ararım..kuşkucuyumdur
msn de kimsye sulanmam
her kıza,potansiyel sevgili muamelesi yapmam
çabuk sinirlenirim ama kimseye de zarar vermem kendimden başka

şimdiki ruh halim böyle yenilikler olursa paylaşacağım :)

Ben....

19,09,87 gecesi neresi oldugunu henüz bilmediğim bir yerden geldim bu gezegene
bana sorsalar tabiki gelmezdim o yarı bi konu :)
ilköğetimimi bşarıdan başarıya koşarak ve mümkün olan en kısa zaman diliminde
yani 8 yılda bitirdim
sonra lise geldi...
her çiçeğin tadına bakmak lazım düşüncesiyle 2 farklı lise okudum
liseye Melikgazi Mustafa Eminoğlu Lisesinde başladım
hazrılık.lise1 ve lise2 eğitim döneminde buralarda takıldım
sonra baktım bu okulda iş yok..son sene okul değiştirdim
Kayseri Lisesi'ne yatay mı dikey mi geçtim bilmiyorum ama bi şekilde geçtim
güzel,eğlenceli bir lise son yaşadıktan sonra mezun ettiler beni
yıl 2006
2006 da ÖSS ile tanıştım...beni sevmemiş olacakki geçirmedi sınavdan
bana taktı bu ÖSS yoksa geçerdim...
2007 de bi kez daha kapısını çaldım ÖSYM'nin yine olmaz dediler
kısmetse 2008 de bi daha gideceğim..bu seferde almasınlarda görelim..

Melisa Düşleri

Melisa Düşleri
Gül güneşten kopup geldi;
Kalbime kızgın dikenler veriyor...
Aşka açılmış tüm kapılar;gecenin dramına Hazırlanıyor hüznün göz yaşları
Uzaklardan gülümsüyor melisa...
Aşkın adı karanlık bir mağara
Düşende olur elbet kalkanda
Umut etmek uykular kadar güzel
Düşlere el sallıyor Melisa...

Sevdalar kanatlanıp uçarlar
Sevdalar ölmez göklerde yaşarlar

Gül aya gönlünü vermiş;
Kalbinde kırık melodiler dolaşıyor
Aşka açılmış tüm kapılar;
Gecenin dramına hazırlanıyor hüznün göz yaşları
Uzaklardan ağlıyor melisa...
Acının adı aydınlık bir şehvet
Yorulanda olur elbet yorulmayanda
Sevgili olmak düşler kadar güzel
Göz yaşlarına göz kırpıyor melisa...

Sevdalar kanatlanıp uçarlar
Sevdalar ölmez göklerde yaşarlar...

Murat Yılmazyıldırım

Yalnızlık

Yine akımda bugün sen varsın,
Yine derdinle hayalim hasta.
Bürüsün kalbimi derdin sarsın;
Bir ümit var bu tükenmez yasta.

Bir yaram var! Ona merhem vurman,
Bir hayaldir ki gönülden taşıyor.
Ayırırken bizi yollar ve zaman,
Sana kalbim daha çok yaklaşıyor.

Nerde bilmem o geçen günlerimiz?
Artık onlar yeniden gelmeyecek.
Nerde kırlar, uzayan yol ve deniz,
O öten kuş, o güzel pembe çiçek?

Göklerin ziyneti mes’ut kuşlar
Ötüşürlerdi yağarken yağmur.
Şimdi onlarda melul olmuşlar,
Çünkü artık ne ışık var, ne de nur.

Dinledik rüzgarı sessiz sessiz
Okuyorken bize bir gamlı kitap.
Suya çizmişti gümüşten bir iz,
Yükselirken gece dağdan mehtap.

Şimdi hülyaya gömülmüş ölüyüm;
Ne gelen var, ne giden var, ne soran.
Iztırap yaylasıyım gam çölüyüm;
Esiyor sadece gönlümde boran.

Bir hayal alemi ardında; uzak,
Sisli iklimlere sürdüm, gittim.
Varlığım burda sönüp kaybolacak...
Belki ben şimdiden öldüm... Bittim...
H.Nihal Atsız

Kısaca Atsız Ata

İtalyan faşizmine sempati duyulduğu, Alman nazizmine methiyeler yazıldığı, Rus komünizmine kur yapıldığı bir dönemde ortaya koyduğu Türkçü mücadele ile bir kahramanlık destanı yaratan Hüseyin Nihal ATSIZ, mahkemeler, tabutluklar, zındanlar, sürgünler ve mahrumiyetlerin süslediği âbidevî hayatıyla yakın çağın Türkçülük tarihinde bir Ulu Türk Bilgesi olarak yarınki Türk nesillerinin sonsuza uzanan yollarını aydınlatacaktır. Her nesil O'nda; heyecanının, coşkunluğunun, düşüncesinin terennümünü bulacak ve Türk'ün meselelerine Türk gözüyle bakışın metodunu öğrenecektir. Türk Milleti, O'nun Türklüğe adanan yetmiş yıllık hayatında, kahramanlık ile feragatın yüce ve ölümsüz tablosunu seyredecektir...

Şuna eminiz ki, Türklüğün ölümsüz efsanesi ATSIZ ATA, şimdi Tanrı Dağı'nda, Türk Atalarının kutlu tinlerinin toplandığı Tanrıkut otağında, çok sevdiği Kür Şad ile beraber Türk Elleri'ni izleyerek bütün Türklerin Bozkurt başlı sancak altında birleşeceği günü bekliyor...

25 Ağustos 2007 Cumartesi

hayat başlıyor...

hatırlıyorum ilk yarışımı....
3 aylıktımbu yarışı kazanamazsan yaşatmazlar adamı
bu yarışı kazanrsan yaşama hakkını belgeleyen bir diploma verecekler dediler
ve mecburen girdim bu yarşın içine
milyonlarca belkide milyarlarca insan vardı bu yarışta
bende yerimi aldım...100 metre engelli dediler bana..
inandım birşeyin üzerinden atlayıp
kazanırım ne varki diye geçirdim içimden
ve beklemediğim bir anda gelen düdük sesiyle başladık koşmaya
koştum...koştum.....sonra ilk engeli gördüm karşımda
üzerinden atlamak için zıpladım ama ne fayda düştüm....
kalkarken gözme engelin arkasındaki bir yazı ilişti
YALAN
allah allaha deyip devam ettimkoştum...koştum....sonra ikinci engel...
yine atlamaya çalıştımyine düştüm
kalkarken yine bir yazı gördüm
GÜVEN
garip gelmeye başlamıştım bu yazılar ama durmadım devam ettim koştum...koştum...
karşımda üçüncü engel ben yine atlamaya çalışıyorum..
yine düşüyorumbu sefer engelin arkasında şu yazıyı görüyorum
MASUMİYET
böyle onlarca engel ve onlarca düşüşten sonra bitiyor yarış
hiçbir engelden atlayamadım ama yine de bitirdim yarışı
yarışın son noktasında benle yarışan insanları görüyorum herkes mutlu...sevinçli
herkesin elinde yaşam diploması şaşırıyorum...sonra birine soruyorum durumu....
orada bir başına duran kızıl saçlı beyaz tenli biri
o da hakemmiş sonradan öğreniyorumya
bakarmısınız ben diplomamı nereden alıcam bana yardımcı olurmusunuz diyorum
karşılık veriyor o hoş bakışlarıyla
evlat sen kayıpettin...kazanamadın diyor.
itiraz ediyorum...
boşa çırpınma sen hiçbir engeli atlayamadın ki eğer birini dahi atlamış olsaydın sende kazanacaktın
diyor bana...üzülüyorum....yaşama diplomamı alamıyorum...sonra eliyle bana işaret ediyor bu hakem
bir tabutu gösteriyor...yöneliyorum ve içine giriyorum tabutun
yaşayamadık...bari ölelim....